top of page

OTOMATİKLEŞMEK

KOPYALA YAPIŞTIR

Kendi ruhundan üfleyen yüce yaratıcımız bizleri o kadar harikulade, o kadar muhteşem yaratmış ki; insanoğlunun bedeni, aklı, duyguları ve ruhu hakkında bu güne kadar bilinen ne varsa devede kulak kalır belki de;

Her gün insanın yukarıda belirttiğim özellikleriyle ilgili yeni bilgiler yeni sırlar açığa çıkarılıyor ve bunlar bilgi dünyamıza sunuluyor.

Peki, bu kadar eşsiz yaratılan Âdemoğlu olarak bu emsalsizliğimizin bu mucizevîliğimizin ne kadar farkındayız ve hayatımızı ne kadar bu doğrultuda yaşıyoruz,

Hepimiz çocukluk yıllarında derin bir his olarak kendimizi çok özel, benzersiz ve diğer insanlardan çok farklı olarak hissetmişizdir.

Yıllar geçti; ne oldu da bizler de; o kadar farklı, o kadar özel olduğumuz duygusu yok oldu.

Bunu hepimiz yaşamışızdır, evet ne oldu?

Bedenlerimizi,  akıllarımızı, duygularımızı kalıplara sokmaya başladık. Artık otomatik düşünerek otomatik duygu durumlarına girerek, beyin ve duygu konforu yaşayıp; farklılıkları ve nüansları  görmez olduk.

Bizler otomatikleştikçe, buradaki de buradakine benziyor, üç aşağı beş yukarı aynı gibi çıkarımları hayatımızın her zerresine  soktukça, kısacası; kopyala yapıştır yaptıkça; gün içersinde hatta belkide hayatımızın tamamında artık sadece  3-5 şey düşünür  ve 3-5 tane duyguyu yaşar olduk.

Bir ortama  girdik; insanların hal ve hatırlarını sorduk, biraz dikkat edecek olsaydık; ben iyiyim diyen o insanlardan bazılarının bu sözlerinin arkasında  derin acılarını, derin hüzünlerini  gizlediklerini görürdük .

 Herhangi bir hastalık nedeniyle, ya da uğramış olduğu haksızlık sebebiyle yüzünü buruşturan insana dikkatli bakmadık; sadece morali bozuk deyip geçiştirdik.

Biraz ilgi ile baksaydık, o kişinin gerçek problemini görüp, belki de derdine çare olacaktık.

Derdine çare olamadığımız hatta büyük bir problem olacakken sorun olmaktan çıkaracağımız nice durumlar yaşanmakta;  bir arkadaşın başından geçen ilginç olay tam da bu duruma güzel bir örnek; bir gün arkadaşım acil bir durum nedeniyle yola çıkmış, yolda ilerlerken ışıklarda duramayarak önündeki araca hafif bir şekilde çarpmış, hemen aracından inerek diğer araç sürücüsünde bir şey var mı yok mu kontrol etmek amacıyla araca yöneldiğinde,  çarptığı aracın sahibi olan bayan sürücü: beyefendi siz hatalıydınız, aracımın masrafını karşılayın bakalım, diye çıkışmış, arkadaşım; tamam hanımefendi hata bendeydi sanayiye gidelim, aracınızın masrafı neyse karşılayayım dediyse de kadın aynı sözleri tekrar ediyormuş.

Arkadaşım bana: Ömer inan belki 3-4 defa aynı sözleri söyledim, kadın hala  “ siz hatalıydınız, aracın masraflarını karşılayın “ diye çıkışıyormuş,  daha sonra                         kadına: hanımefendi ben size ne dedim, deyince, kadın: sen benim hatalı olduğunu masrafları karşılamayacağını söylüyorsun,  arkadaşım ise: hayır hanımefendi siz daha ilk söze başlar başlamaz hatalı olduğumu aracınızı sanayiye götürmeyi teklif ettiğimi ve masraf ne ise ödeyeceğimi söyledim, deyince; kadın “hım, öylemi diyordunuz, tamam öyleyse sorun yok.“ Demiş, arkadaşımla birlikte sanayiye gitmişler.

 Burada  arkadaşımın çarptığı araç sürücüsü olan bayan; kazalarda neredeyse otomatik hale gelmiş olan “herkes kendisinin haklı olduğunu ileri sürmeye çalışacak, bu adam da mutlaka böyle hareket edecek” düşüncesiyle arkadaşımın konuşmalarını yanlış algılayıp yanlış değerlendirmelerde bulunmuştur. Şayet arkadaşım burada sabırlı ve öngörülü  davranmasa, olay ihtimal tartışmaya, tartışma ise daha kötü sonuçlara yol açabilecekti,  belki de.

Zihnimiz, duygularımız aslında ruhumuzun emrine verilmiş birer melekedir. Şayet onları her zaman kendi işleyişi ile başbaşa bırakırsak, hayatımız içerisinde belli oranda olması gereken otomatik düşünme ve davranma şekilleri, hayatımızın her alanına nüfuz edecek; ve bizler tamamı ile örüntülü yaşayan 3 saat sonrası, hatta bir gün içerisinde ne tür tepkiler verebileceği belli olan varlıklar  halini döneceğiz .

Sabah birine kızdıysak; gün boyu bu kızgınlığın etkisi ile geriye kalan tüm saatleri aynı duygu perspektifinden bakarak yaşayacak, somurtkan bir yüzümüz, hemen her şeye alınganlık gösterecek bir ruh halimiz olacak.  Ya da güne neşeli başladıysak; bu  seferde etrafımızda cereyan eden  neşesizliği, durağanlığı göremeyip farkında olmadan böyle insanlara duyarsız kalma durumları olacak.

 Evet otomatikleşmeye başlamanın nihayeti; artık örüntülü bir yaşam. Reklamcıların dahi bizim nerede, hangi tepkileri göstereceğimizi çözdükleri ve satış şekillerini dahi buna göre dizayn ettikleri örüntülü yaşam.

Düşünsenize, günlerini hep aynı saatte yatağından kalkan,  aynı saatte işe giden, iş arkadaşlarıyla aynı şekilde selamlaşan ve benzer sohbetleri yapan yine iş çıkışında sonra aynı saatte akşam yemeğini yiyen, ailesiyle hemen hemen aynı sözcüklerden oluşan muhabbeti yaptıktan sonra finali televizyon izlemekle bitiren ve her gününü böyle tamamlayan, hayatını belli korkular ve belli sevinçler arasında gidip gelerek yaşayan o kadar çok insan var ki ; böyle bir yaşam tarzı ile  hayatımızı yaşadığımızda ise, o çok özel o çok eşsiz olduğumuzu söyleyen ruhumuz, bu yaşayış tarzına isyan etmekte; biraz kendimizi dinlediğimizde,  biraz kendimize yöneldiğimiz de o sessiz çığlıkları fark edeceğiz aslında.

 Zihnimizin fazla efor sarf etmemek için kullanmış olduğu bu yöntemler; kendisinin sahibi olan insana belli davranışları, belli spor  ve  sanat dallarını öğrenmede olduğu gibi; belirli bir yere ve miktara kadar faydalı. Ancak insani ilişkilerin, sosyal ilişkilerin yürütülmesi gibi değerli ve önemli durumlarda, insan kendisini otomatikleşmelerin kalıplaşmaların kucağına bırakmamalı.

 Bu handikapa düşmemek, düştüysek de çıkmak için; Zihin içerisinde meydana gelen otomatikleşme, kalıplaşma ve örüntülü düşünme sistemlerinin, bir kere kendi ruhumuz olmadığını, bunların; hayatımızı kolaylaştırmayı sağlayan belirli yerlerde kullanabileceğimiz malzemeler ve tabiri caizse teknik aletler olduğunun her daim farkında olacağız; ve bu farkındalıkla, karşılaştığımız her yeni durumu iyi analiz edeceğiz, vaktin hakkını vererek, yani anı yaşayarak ve tefekkür ederek yaşayacağız.

Ve bilelim ki;

 Otomatikleşen insan;

 -Çok kolay tahakküm altına alınır.

- Hayatında,  kendisi olayları değil, olaylar onu yönetir.

 -Yaşamında meydana gelen değişikliklere çabuk uyum sağlayamaz.

 -Her olay karşısında tepkisel davranır.

 -Yüzeyseldir, sığdır.

 Farkındalıkla ve her anın hakkını vermeye çalışan insan ise ;

- Yönlendirilemez.

 -Onun için esas olan doğrulardır.

- Problemleri çabuk fark eder ve çözüm yollarını çabuk kavrar.

- Yaşadığı her şeyi daha derin yaşar.

 -Kendisini ve Yüce Yaratıcıyı daha iyi tanır.

 -Yeni fikirleri değişimlere açıktır.

 -Geniş bir bakış açısı vardır.

- Kolay kandırılamaz.

 Ve; değişiklikler onu olumsuz etkileyemez, onları yönlendirmeyi ya da gerekiyorsa onlara adapte olmayı çabuk sağlar.

 

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
SEVGİ

Sevgili okurlarım 47 yaşında olmama rağmen geriye dönüp hatıralarımın içerisine bir baktığımda, annemin saçımı okşamasındaki bana vermiş olduğu huzuru halen hatırlarım. Ve yine annemin yemek yemem içi

 
 
 

Yorumlar


bottom of page